Dinozorlarla aynı gezegende

MÜJDE IŞIL – ’80 jenerasyonundan Scott Beck ve Bryan Woods senaryosunu yazdıkları, 2018 tarihli “A Quiet Place/Sessiz Bir Yer” ile epey dikkat çekmişti. Her ne kadar yönetmen ve başroldeki John Krasinski’nin adı daha çok zikredilse de filmin başarısında ikilinin sade ve etkileyici kaleminin payı büyüktü. “65” işte bu ikilinin hem yazdığı hem de yönettiği bir yapım.

Film bizi 65 milyon yıl önceki dünyaya götürüyor. Gezegenimize dinozorlar hâkim… Somaris adlı gezegende yaşayan pilot Mills, hasta kızının tedavisi için ücreti yüksek ama süresi uzun bir yolculuğa çıkıyor. Ancak yolda uzay gemisi göktaşı yağmuruna yakalanıyor, arızalanıp dünyaya düşüyor. Mills, bu kazadan sağ kurtulan Koa adlı küçük kız ile birlikte hayatta kalmaya çalışıyor.

Taklit bilim kurgu

“Sessiz Bir Yer” sade bir fikirden etkileyici bir gerilim öğesi çıkaran, iddiasız ama nice büyük prodüksiyondan daha güçlü bir yapımdı. Scott Beck ve Bryan Woods bu sefer yazıp yönettikleri “65”te de sanki benzer sularda geziyormuş gibi yapıyor. Yine bir aile (bu sefer kan bağı olmadan) üzerinden yine bir dayanışma macerası ve yine yer yer sessizliğin gerektiği bir ortam var karşımızda. Ama orijinal bir hikâyesi olmayan, buram buram taklit kokan bir film yansıyor perdeye. Esinlenme bile denemeyecek, belli filmlerden kesip kesip bir araya getirilmiş bir film bu. “Star Wars”, “The Revenant” vs. ama asıl “Jurassic Park” temel alınmış. Spielberg’ün sinemada teknolojinin etkisini değiştirdiği filmindeki dinozor sahneleri neredeyse birebir kullanılmış. Finali de Scorsese’den alınma…

Kapalı alandaki birkaç sahne dışında gerilmeye pek fırsat vermiyor film. Her şey önceden belli. Mantık sınırlarını da zorluyor. Bırakıp kaçılan teçhizatın ve çantanın sonraki sahnede birdenbire ortaya çıktığı film, açıklarını klişeleri kullanarak kapatmaya çalışıyor. Koa farklı bir lisan konuşurken Somaris (bu isim de Solaris’ten geliyor muhtemelen) gezegeninden Mills ve ailesinin şakır şakır İngilizce konuşması, “İngilizce uzaydan geldi” şeklinde bir çıkarıma bağlanıyor belli ki.

Adam Driver’ın performansına gelince… Filmi izlenir kılan, onun varlığı. Özellikle hayranları için bu etki daha da fazla olacaktır. Ünlü oyuncusu da olmasa filmin katlanılabilirlik düzeyi daha da düşerdi. Tüm bunları kafaya takmadan, yeter ki bilim kurgu macerası olsun, diyenlerdenseniz perdede hızla akan 90 dakika sizi bekliyor.

Sessizliğin acısı

İrlanda adına bir ilki gerçekleştirerek Oscar’da En İyi Uluslararası Film kategorisinin beşli final listesine kalan “The Quiet Girl/Sessiz Kız”, Colm Bairéad’in ilk sinema filmi. Claire Keegan’ın 2010’da yayımlanmış “Foster” adlı kısa romanına dayanıyor. ‘80’lerin başında geçen hikâyede küçük Cait ile tanışıyoruz. İlgisiz ve yoksul ailesi yeni bebeklerini beklerken onu, annesinin kuzeninin evine gönderiyor. Cait, geçmişlerinde büyük bir trajedi olan bu karı kocanın yanında bambaşka bir dünya keşfediyor. “Sessiz Kız” sessizliğin konuşmaktan daha çok şey anlattığı, şiddet göstermeden yaraların derinliğini belirginleştiren bir film. Cait’in içine kapanıklığını ve ailesinden ilgi görmemesini ajite etmeden, bazen bakışlarla bazen de rüzgârda dağılan saçlarla içimize işletiyor. Orta yaşlı karı kocanın onunla kurduğu iletişimin adım adım gelişmesini bazen küçük bir bisküvi simgeliyor. Ancak bir sahnede yönetmen, duygusal sömürüye çok yaklaşıyor; ana akım klişesine kapılıp bağımsız anlatıdan kopuyor. Ama bunu da pek etkileyici finaliyle telafi ediyor. İlk sinema filminde Catherine Clinch çok ama çok başarılı. 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir