SERVET YILDIRIM – Son yaşadığımız deprem felaketinde “konut” ve “barınak” arasındaki ayrımın farkına vardık.
Barınak, başınızı sokacağınız bir mağara veya bir oyuk olabilir. Ya da dallardan veya kerpiçlerden meydana getirilmiş bir yığınak da olabilir. Ama konutun bir standardı olmalıdır. Asgari bir güvenlik ve yaşam standardı sunmalıdır. Bazı tasarım kriterleri vardır. Sadece dayanıklı ve uzun ömürlü olması yetmez; aynı zamanda deprem gibi diğer doğal tehlikelere karşı uyum kabiliyeti olmalıdır.
Gördük ki, bugüne kadar şehirlerimizde ve köylerimizde konut yerine barınaklar inşa etmişiz. Ve ne yazık ki, ilk güçlü depremde bu barınaklar yerle bir oldu. Binlerce kişi can verdi.
Kentsel dönüşümde hızla binaların yenilenmesi, barınakların “konutlara” dönüştürülmesi gerekiyor. Ama bu kritik süreci sadece binaların yenilenmesine indirgemek ciddi hata olur. Bu yönde bazı işaretler geliyor.
Depremin ardından Türkiye kentsel dönüşümü tartışmaya başladı. Olumlu bir tartışma bu ama hızla aksiyon alma zorunluluğu kentsel dönüşümün bazı gerekliliklerinin göz ardı edilmesine yol açmamalı.
Kapsamlı plan şart
Daha önce de yine bu köşede vurgulandığı gibi kentsel dönüşüm bir gayrimenkul geliştirme projesi olarak algılanmamalı. Kentsel dönüşüm sosyal, fiziki, çevresel ve ekonomik koşulların iyileştirilmesini amaçlamalı. Kentlerin kimlikleri korunmalı. Proje üretilirken halkın ihtiyaçları gözetilerek sosyal donatılı, yeşil alanlı projeler üretilmeli.
Kentsel dönüşümü gerçekleştirmek isteyen şehirlerde bu doğrultuda büyük ve kapsamlı bir master plan yapılmalı. Türkiye’de onlarca yıldır şehirlerin plansız büyümesiyle oluşan çarpık bir kentleşme hakim. Kentsel dönüşüm bu çarpıklığı düzeltmek için bir fırsat olabilir.
Uyum ve iş birliği
Yerel yönetimler mi? Merkezi hükümet mi? Kentsel dönüşüm yerel yönetimler ile Ankara yani merkezi hükümet arasında partiler-üstü güçlü bir uyumu ve iş birliğini gerektiriyor.
Kentsel dönüşümde yerel yönetimlere büyük görev düşüyor. Bu noktada devletin ise yerel yönetimlere her türlü desteği sağlaması lazım. Geçmişte bizzat konuştuğum belediye başkanlarından “Bir şeyler yapmak istiyoruz ancak son imzaların ilgili bakanlıkta kilitleniyor olması işleri tıkandırıyor” yakınmasını çok defa duymuştum. Bu başkanlar yerelde konsept olarak çok güzel projeler hazırlandığını ancak ilgili bakanlıktan imza çıkmaması nedeniyle ilerleme kaydedilemediğini söylüyorlardı.
Özellikle her an olması beklenen İstanbul depremi nedeniyle kritik olduğu kadar da karmaşık ve çok boyutlu olan dönüşüm sürecini akıcı hale getirmek gerekiyor. Kentsel dönüşümde mutlaka devlet eli olmalı. Bu kapsamda özellikle büyükşehirlerde yetki kamu ve yerel yönetimler arasında paylaşılabilir. Kentsel dönüşüm projelerinin önünü açmak gerekiyor. Türkiye’de kentsel dönüşüm konusunda önemli yasalar çıkarıldı. Ama daha fazla yasal düzenlemeye ihtiyaç varsa bu düzenlemeler süratle yapılmalıdır. Bu noktada hem iktidarın hem de muhalefetin birlikte çalışacağından eminim.
Devletin ödevi
Devletin elinin olması sadece yasal düzenleme ve mevzuat değil aynı zamanda kaynak sağlanması, finansman kısıtının aşılmasıdır. Bu devletin ödevidir. Çünkü en temel insan haklarından biridir konut ve barınma hakkı. Herkes temel insani gereksinimlerini karşılayabilecek, insan haysiyetine yakışır biçimde konut ve barınma hakkına sahiptir. Ve Anayasa’ya göre devlet, şehirlerin özelliklerini ve çevre şartlarını gözeten bir planlama çerçevesinde, konut ihtiyacını karşılayacak tedbirleri alır, ayrıca toplu konut teşebbüslerini destekler.
Türkiye’de ne yazık ki çok az şehirde planlı kentleşme var. Şehirlerimizde çok sayıda kaçak ve riskli yapı var. Birçok şehirde Hazine arazileri üzerinde olmasa bile vatandaşın kendi arsalarına, küçük parsellere yaptığı “kaçak yapılar” var. Bunlara konut demek mümkün değildir, bunlar barınaklardır. Böyle bir karmaşıklıkta sorunlu ve riskli şehir merkezlerini fay hattından ve kötü zeminden daha farklı yere taşımak bir çözüm olabilir gibi görünüyor. Fakat bunu yapmak o kadar kolay değil.
Birçok şehirde genişleme alanında tarım arazileri var. Bu arazileri yapılaşmaya açmak ayrı bir sorun oluşturur. Ayrıca insanların büyük bölümü deprem tehdidine rağmen hala şehir merkezlerinde yaşamak istiyor. Dolayısıyla mevcut alanlarda dönüşümün yolları aranmalıdır.
Medyaya düşen görev
Kentsel dönüşümü bir seferberliğe dönüştürmekten bahsediyoruz. Çok paydaşlı ve güçlü bir koordinasyon gerektiren bir süreç olacak bu. Bu süreçte medyaya kritik bir görev düşüyor. Gazetesinden televizyon kanalına kadar tüm medya bu sürece destek vermeli, hatta bir parçası olmalı. Kentsel dönüşüme vatandaşın sahip çıkması için medya aracı rolü oynayabilir. Medya aracılığıyla kentsel dönüşümün dinamikleri, bu konudaki başarı hikayeleri ve gelecek planları bir an önce tartışılmaya başlanmalı. Düzenlenecek panellerde bu konuda fikirler yarıştırılmalı.
Geçmişte kentsel dönüşüm konusunda Milliyet gazetesi tarafından düzenlenen başarılı ve verimli toplantıları hatırlıyorum. Aynı şekilde o dönemde genel yayın yönetmenliğini yaptığım CNBC-e kanalı da birçok kentsel dönüşüm zirvesine destek vermiş, konuyu program akışında sürekli gündemde tutmuş, tartışılmasına katkıda bulunmuştu.
Aynı seferberliğin yine başlatılmasının zamanıdır. Sektöre yön veren şirketler ortaya çıkıp konuşmalı ve kentsel dönüşüm yolunda pratikte karşılaşılan zorlukları ve dönüşümün önündeki engelleri anlatmalı, yeni projeler ortaya koymalıdırlar.
Kentsel dönüşümlerin devlet eli olmadan gerçekleşmesi zor. Ama diğer paydaşlar sürece dahil olmadan başarılı bir dönüşüm mümkün olmayacaktır. Kısacası, üçte ikisi deprem bölgesi olan bir ülkede, belki de yarısından fazlası kaçak veya aykırı olan yapılarda yaşıyoruz. Yani güvenli ve mühendislik ürünü konutlar yerine doğru mühendislikten payını almamış barınaklarda barınıyoruz. Acilen bu barınakları konutlara dönüştürmemiz gerekiyor. Ve bu dönüşüm rantın yüksek olduğu alanlarda değil ihtiyaç olan bölgelerde başlatılmalı.