Kahramanmaraş merkezli depremlerden en çok etkilenen yerlerin başında gelen Hatay’ın Antakya ilçesinde yıkılan İlke Apartmanı’nda Semih ve Ayşenur Canan Koyuncu çifti, ikiz kızları İpek ve Duru’yla birlikte enkaz altında kaldı.
Koyuncu ailesine aradan geçen 25 güne rağmen ulaşılamadı.
“Hiçbiri bulunamadı”
Çok şiddetli bir depremle uyandıklarını söyleyen Canan Koyuncu’nun babası Ali Yurdakul, yaşadıklarını şu sözlerle anlattı:
Durmasını bekledik ikinci kez bir daha vurdu. Bizim binanın çöktüğünü zannettim, kızımla da komşuyduk. Onun oturduğu binanın çöktüğünü gördük hemen bağırıp, çağırarak binanın etrafında dolaşmaya başladık. Telefonla da arıyorduk, bir türlü ulaşamadık. Hava aydınlanırken AFAD ekipleri geldi. Birkaç canlı insana ulaşıp çıkardılar. Belediyeden kepçe, vinç istediler, ‘veremeyiz’ demişler başka enkaza gittiler. Vinç ve kepçe akşam geldi. 6-7 gün arama yaptılar, çıkanlar oldu ama kızım, damadım ve torunlarım bulunamadı.
“Enkazdan çok fazla yanık kemik çıktı”
Gece gündüz enkazın başında olduklarını anlatan gözyaşlı baba Yurdakul, şu ifadeleri kullandı:
Damadım polisti, bütün hastaneleri araştırdık. Emniyet güçleri sağ olsun çok ilgilendi. Parmak izinden gömülenler varmış onlara, resimlere baktık yok. En son DNA örneği verdik henüz bir uyuşma çıkmadı. AFAD çalışanları ile görüştük depremden hemen sonra binada yangın çıkmıştı. Enkaz kaldırma çalışmaları yapılırken yangın hep devam etti, söndüremediler. Enkazdan çok fazla yanık kemik çıktı. Ailemin de yandığı kemiklerinin kaldığı, kepçenin baskısıyla kırılıp enkaza karıştığı düşünüldü. Artık ben de buna inanmak durumundayım ne yapayım bilmiyorum.
“Çok da umudum kalmadı”
Bir sürü dedikodunun çıktığını aktaran Yurdakul, şunları söyledi:
Yok bir kişi gelmiş 15 kişiyi hastaneye götürmüş. Biri bizi arıyor 30 kişiyi götürdüm. Gelin hangi hastaneye götürdüyseniz bize yardımcı olun diyorum. Ama oyalayıp durdular. Moralimizi daha da bozdular. Bu saatten sonra çok da umudum kalmadı çünkü torunlarım, kızım aklı başında insanlardır. Torunlarım anaokuluna gidiyordu ama isimlerini, numaralarımızı verebilecek kadar akıllılardı. İstanbul’da yaşıyorduk, buraya dönmemiz için gün saydılar. 1 ay önce taşındık demek ki bunun için çağırmışlar.
Hiç değilse bir mezarları olsun”
Yurdakul, sözlerin şu şekilde tamamladı:
Dedecim sesleri hep kulağımda, bulutlara baktığımda hep resimlerini görüyorum, sanki bana doğru geliyorlar. Hiç değilse bir mezarları olsun istiyorum. En son Diyanet’e yazdım, cevap bekliyorum. Enkazdan bir torba doldurup dördüne bir mezar yaptırmayı düşünüyorum. Kolay değil artık hayatımızı köyde idame ettireceğiz. Ben artık binalarda yaşamak istemiyorum. Toprağımıza konteyner ev koyacağız, elektrik almaya çalışıyoruz. Elektriğimiz yok, toprakla doğayla yaşamak istiyorum. Yıllarca çocuk esirgeme kurumunda müdürlük yaptım, yüzlerce çocuk yetiştirdim. Yüzlerce yaşlıya hizmet ettim artık kendime hizmet etmek istiyorum. Belki doğayla, toprakla düzelebilirim.