Her fotoğraf bir hikâye anlatıyor

Ercan Arslan – 6 Şubat’ta Türkiye’yi derinden sarsan ve peş peşe meydana gelen Kahramanmaraş Pazarcık merkezli 7.7, Elbistan merkezli 7.6 büyüklüğündeki iki şiddetli depremin vurduğu şehirlerde yaşananlara tanıklık etmek için birçok gazeteci meslektaşım gibi ben de bölgedeydim. Kuşkusuz etkisi yıllarca sürecek bu ölçekte bir depremin öncesinde teknik konularda ve deprem sonrasında koordinasyon konusunda kimler suçlu soruları doğdu?.. Kim görevini yaptı, kim yapmadı sorularıyla ilgili değerlendirmeyi bilim insanları, konunun uzmanları yapıyordur, yapacaktır. Sonuçta herkesin ders çıkaracağı bir felaket oldu bu depremler. Deprem bölgesinde görev yapmanın kıymetli olduğunun bilincinde olarak, çekilecek her fotoğrafın ülkenin görsel belleğine katkı sunacağı düşüncesiyle çalışmaya gayret ettim. Bu süreçte tek bir şehri değil, tüm deprem bölgesini dolaşmaya ve fotoğraflamaya çalıştım. Bir fotoğrafçı gözüyle gördüğüm bazı önemli aksaklıkları da kısaca aktarmaya gayret ettim.

Baba-kızın kavuşma anı

Adıyaman’da Yavuz Selim Mahallesi’nde 5 yaşındaki Zeynep Asel, depremden 103 saat sonra enkazdan çıkarıldı. Zeynep’in enkazdan sağ çıktığını gören babanın büyük sevinci çevredekilere de duygusal anlar yaşattı.

Yaşam sevinci

Antakya’da depremin 6. günü bir enkazdan 3 canlı belirtisi alan ABD’li Gideon Rescue Company kurtarma ekibinin bir üyesinin yaşadığı büyük sevinç fotoğrafa yansıdı.

‘Kim yönlendirecek?’

Depremin ikinci günü 7 Şubat akşamı 2’nci depremin üssü olan Elbistan’a ambulans sesleri eşliğinde girebildim. Şehir karanlığa gömülmüştü, sokakları arabaların ışıkları aydınlatıyordu. Karlı bir gündü ve hava sıcaklığı eksi 10 dereceydi. Saat 21.00’da Polis Arama Kurtarma (PAK) ve AFAD’ın, depremzede Nermin Kılınç’ı kurtarmasına tanıklık ederek başladım işe. Elbistan’da enkaz başında en çok duyduğum şey “Biz yardıma geldik, nereye gidelim” ve “Bizi kim yönlendirecek” oldu. Bu kargaşada inisiyatif kullanarak enkazlarda çalışan insanlar vardı. Sonrasında tüm enkaz alanlarında olduğu gibi “Sesimi duyan var mı?”, “sessiz olun, lütfen sessizlik”, “çök”, “kontak kapat” ve “devam” kelimelerini duyuyorsunuz, “sedye” denildiğinde içinize buruk bir sevinç doğuyor, çünkü enkazdan insanların çıkarılmasına yakından tanıklık ediyorsunuz. Güvenlik önlemi alınmayan enkazların başında meraklı yüzlerce insanın fotoğraf ve video çekme peşinde olması ise üzüntü vericiydi.

Objektife girme telaşı!

Diyarbakır’da Şeyh Şamil Mahallesi’ndeki Cengizler Apartmanı’nda depremden 81 saat sonra kurtarılan 8 yaşındaki Mehmet Beşir Yıldız’ın taşınması sırasında kadraja girme telaşında olanlar vardı.

Polis ağlıyordu

Depremin üçüncü günü Malatya’daydım, ilk gözüme çarpan görüntü, yıkılan binaların etrafında asker ve polisler tarafından güvenlik şeridi oluşturulmasıydı. Burada daha çok hasarlı binalar göze çarpıyordu. Şehrin merkezi yerlerinde depremzedeler için çadırların kurulduğuna ve işleyen bir sisteme tanık oldum.

Dördüncü gün Diyarbakır’a girdiğimde ise sokaklar hayatın olağan akışı içerisinde görünüyordu. Enkazın olduğu sokaklara basın kartımı göstererek girebildim. Öte tarafta yüzlerce insan telefonlarıyla enkazdan kurtarma anlarına tanıklık etmek için bekliyordu. Enkazın üstünde kadraja girmeye çalışan görevlileri görmek de mümkündü. Foto film merkezinde görevli bir polis, hemen yanımda ağlayarak fotoğraf çekiyordu.

Önce insan hayatı

Lena Mardini (11) ve annesi Mediha Hadbezi (55) depremden 160 saat sonra Cumhuriyet Caddesi’nde Özgür Apartmanı’ndaki evlerinin enkazından madenciler tarafından kurtarıldı. Yaşam koridorunda sedyeyle taşınan Lena’ya biz de omuz verdik.

Antakya’nın en işlek yerlerinden olan General Şükrü Kanatlı Caddesi depremde yerle bir oldu.

Gerçek kahraman madenciler

Deprem bölgesinin fotoğraflarını çekerken, 11 yaşındaki Lena’nın sedyede taşınmasına ve enkazdan bir köpeğin çıkarılmasına yardım edebildiğim için kendimi şanslı saydım.

Yorgun düştüler

Deprem en çok medeniyetler şehri Antakya’yı vurdu. Günlerce süren arama kurtarma çalışmalarından yorgun düşen depremzedeler ve kurtarma personeli dinlendi.

Depremde Kahramanmaraş yerle bir olurken bir binanın giriş katındaki züccaciye dükkânında tek bir ürünün bile devrilmemesi dikkat çekti.

Tepki gösterdiler

Adıyaman’a 9 Şubat akşamı girebildim. İlk bakışta önceki şehirlere nazaran burada daha çok binanın yıkıldığını gördüm. Karşılarında muhatap bulamadıklarını ve yardımların geç geldiğini söyleyerek fotoğraf çekerken tepki gösteren vatandaşlar da oldu. Deprem bölgesinde gördüğüm bir diğer önemli sorun ise trafikti. Yola düşen enkazlar, büyük iş makineleri ve sivil araçların yarattığı tıkanıklık yüzünden depremzedeleri taşıyan ambulanslar yol almakta sıkıntılar yaşıyordu.

Her yer toz duman

Deprem bölgesini fotoğraflama sürecimde 11 Şubat’ta Hatay’daydım. Hatay’da çıplak gözle görebildiğim kadarıyla depremin yıktığı diğer şehirlerin toplamından daha çok hasar vardı. Şehrin altyapısı çöktüğü için elektrik ve su yoktu, dolayısıyla tuvalet çok büyük bir sorundu.

Şehrin her noktasında bir kurtarma çalışması vardı. Toz bulutlarının sardığı Hatay’da 24 saat kurtarma çalışmaları yapılıyordu. Depremden 160 saat sonra Antakya’da enkazdan çıkarılan 11 yaşındaki Lena Mardini’nin ambulansa taşınırken koridordaki boşluğu doldurup, sedyesinin taşınmasına yardım ettiğim ve depremin altıncı günü enkaz altında bir köpeğin kurtarılmasına yardım edebildiğim için kendimi şanslı saydım.

Tabak devrilmemiş!

13 Şubat’ta Kahramanmaraş’taydım, depremin daha çok eski şehir merkezinde etkili olduğuna tanık oldum. Depremzedeler, bir mucize yaşanmasından umudu kesmişlerdi, bir an önce enkaz altında kalan yakınlarının cesetlerine ulaşmak için bekliyorlardı.

Bazı mahallelerde açık olan market ve benzinci gördüm. Elektrik vardı, sular akıyordu. Bir züccaciye mağazasında ise masada duran tabakların, kadehlerin bile devrilmemesi çok şaşırtıcıydı.

14 Şubat günü Malatya’da askeri helikopterle yolculuk gerçekleştirdim ve depremden zarar gören, kar nedeniyle de yolları kapalı olan köylere yapılan yardımları fotoğraflamaya çalıştım.

Saygıyı hak ediyorlar

15 Şubat’ta tekrar Hatay’a döndüm, Antakya’nın tarihi sokaklarında fotoğraf çekmeye devam ettim. Gördüğüm kadarıyla deprem bölgesinin gerçek kahramanları kurtarma ekipleriydi. Büyük bir saygıyı hak ediyorlar.

Ancak, zaman zaman kurtarma ekiplerinin enkaz başında sen ben kavgası yaptıklarına da tanık oldum. Yine zaman zaman kurtarma
ekiplerinin iletişim kurma sorunu yaşadıklarına da tanıklık ettim. Deprem bölgesinde kurtarma konusunda en iyi ekiplerin madenciler olduğu, herkes tarafından kabul ediliyor.

6 Şubat ile başlayan süreçte deprem bölgesinde Türkiye’nin her yerindeki belediyelerden gelmiş yardım ekiplerini gördüm. Çabaları nedeniyle tüm belediyeleri alkışlamak gerekiyor.

Bölgede kurtarma konusunda en iyi ekiplerin madenciler olduğu, herkes tarafından kabul ediliyor.

Antakya Yavuz Sultan Selim Caddesi’nde 6. günde bir enkazdan köpek sesi duyunca madencilerden yardım istedim. Hemen yardıma koşan madenciler köpeği çıkarınca büyük sevinç yaşadım.

Kar sebebiyle ulaşılamayan Malatya Doğanşehir’in Bıçakçı ve Örencik köylerine askeri helikopterle yardım malzemeleri taşındı.

 

 

 

 

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir