Göz doktoru icat etti, ana dili gibi konuşan Türkler anlattı! İşte Esperanto’nun sırrı

İngiliz yazar J. R. R. Tolkien’in kitabından uyarlanan ‘The Lord of the Rings’ (Yüzüklerin Efendisi) serisinin ilk filmi, vizyona girdiği 2001 yılından günümüze kadar uzanan büyük bir başarıya imza attı. Milenyum çağının henüz başlarında yayınlanan efsanevi seride ise Tolkien’in kurgusal evreninde oluşturduğu Elf’lerin, Ork’ların, Cüceler’in lisanı ve Sauron’un ‘Karanlık Dil’i tüm dikkatleri üzerine çekmişti. Bunu, peşinden ‘Game Of Thrones’ (Taht Oyunları) dizisi için yaratılan Valyrian ve Dothraki dilleri takip etti. Hatta iş öyle bir seviyeye geldi ki binlerce kişi o dilleri öğrenip konuşmayı istedi. Büyük ses getiren yapımlar ve oluşturdukları yapay diller elbette tarihte bir ilk değil. Birçok medeniyete ev sahipliği yapan Osmanlı topraklarında ilk yapay dillerden biri olan ‘Baleybelen’ 16. yüzyıl şairlerinden Muhyî tarafından oluşturulmuştu. Batı’da ise yapma dil çalışmalarının en bilinen ve somut ilk örneklerinden Esperanto Polonyalı göz doktoru Ludwik Lejzer Zamenhof tarafından 1887 yılında meydana getirildi.

ÖĞRENMESİ ÇOK KOLAY

Öğrenmesi çok kolay olduğu için günümüzde yaklaşık bir buçuk milyon insanın konuştuğu bir dil haline gelen Esperanto ‘en yaygın kullanılan yapay dil’ unvanını elinde bulunduruyor. Türkiye’de de Esperanto konuşan ve ilgilenen kişilerin sayısı bir hayli fazla. Öyle ki sosyal medya platformları üzerinden tanışıp çeşitli kongrelere katılarak dili aktif olarak kullananlar da mevcut. Esperanto’yla tanışma hikâyesini, “Dil hem herkese hem de hiç kimseye aitti” diyerek anlatan 23 yaşındaki Esperantist Utku Özdemir şu ifadelere yer verdi:

“Esperanto ile tanışmam, dünyanın pandemi başlangıcında evlere kapandığı bir vakitte oldu. Youtube’da dillerle ilgili içerik hazırlayan bir kanalın Esperanto videosuna denk gelmiştim. Beni en çok etkileyen yönü, herhangi bir kültüre malzeme yapılmamış olmasıydı.”

‘HİÇBİR KÜLTÜRE AİT OLMAYAN HÜMANİST BİR DİL’

Online dil eğitim uygulamalarından Esperanto’yu öğrenmeye başladığını dile getiren Özdemir, Avrupa’daki, Amerika’daki, Asya’daki esperantistlerle de tanışıp böylece sosyal çevre edindiğini belirtti. Esperanto’yu düzenli ve aktif olarak kullandığını hatta derin politik ve felsefi mevzuları Esperanto’yla anlatabildiğini de ekledi. Utku Özdemir hiçbir kültüre ait olmayan dilin tüm dünya tarafından kabul edilmemesinin nedenini ise şöyle aktardı:

“Günümüzde dünya dili olarak İngilizceyi ele alırsanız, başta İngiltere ve ABD’nin yabancı ülkelerde İngilizce öğretimi için ne kadar büyük paralar harcadıklarını görürsünüz. Bunu sırf çok hayırsever oldukları ve insanlar birbirlerini anlasın diye mi yapıyorlar, hayır. Çünkü dil, dünya arenasında güçlü bir konumda olmak için kullandıkları önemli bir kültürel malzeme. İngilizce, Fransızca gibi dillerin dünya dili olarak kullanılmasındaki bir diğer problem, ne kadar iyi öğrenilirse öğrenilsin anadil olarak halihazırda konuşanlarla eşit olarak görülmeme. Esperanto bu bahsettiğim hususlara karşı nötr, hümanist bir çözüm niteliği taşıyor.”

Esperanto bayrağı

‘TÜRKÇEYE BENZER YANLARI VAR’

Dilin gramerinin de oldukça basit olduğunu dile getiren Utku Özdemir, “Türkçede olduğu gibi ön ekler ve son eklerle kelime türetiliyor. Kelime türetme opsiyonu ezberlemeniz gereken kelime sayısını ciddi düzeyde azaltmış oluyor. Örneğin, ‘mal-‘ ön eki zıtlık eki. ‘Bona’ iyi demekse ‘Malbona’ kötü demek. Ya da ‘malsanulejo’ örneğini verebiliriz: ‘Sana’ sağlıklı, ‘malsana’ hasta, ‘malsanulo’ hasta olan kişi, ‘malsanulejo’ hasta olan kişinin bulunduğu yer yani hastane demek. Yapboz yapar gibi kendi kelimelerinizi oluşturmanız bile mümkün” dedi.

Bir diğer avantajının Türkçe gibi tamamen tek harf, tek ses prensipine sahip (fonetik) bir dil olması olduğuna dikkat çeken Özdemir, bu sebeple Esperanto öğrenmenin Almanca ya da İngilizce öğrenmeye nazaran çok daha kolay olduğunu söyledi. Utku Özdemir, “Önce Esperanto öğrenip üstüne Avrupa dillerini öğrenmeye başladığınızda daha hızlı öğrendiğinize dair bilimsel çalışmalar da mevcut” ifadelerini kullandı.

‘ÖĞRETİMİ NEREDEYSE TEŞVİK EDİLECEKTİ’

Yalnızca ilk kez biriyle konuşurken zorlandığını ancak zaman geçtikçe dile alıştığını dile getiren Utku Özdemir, Esperanto’nun tarihteki ve günümüzdeki durumuyla ilgili görüşlerini de şu şekilde paylaştı:

“Esperanto yaşayan bir kültür, sadece dilden ibaret değil. 1900’lü yılların başından itibaren her sene düzenli gerçekleşen uluslararası kongrelerde farklı yaş gruplarından, dinlerden, ideolojilerden insanlar bir araya gelip insan olma temelinde diyalog halindeler. Bu kültürün sekteye uğradığı tek dönem dünya savaşları sırasında olmuş. Hareket o kadar güçlenmiş ki, Fransa’nın vetosu olmasa Milletler Cemiyeti neredeyse Esperanto öğrenimini teşvik eden kararlar bile alacakmış. 120 yılı aşkın geçmişiyle beraber dil solmaya yüz tutmadı. Aksine günümüzde, özellikle internet çağıyla birlikte Esperanto kültürü yukarıya doğru ivme kazanmış durumda. Özellikle şu sıralar, uluslararası kültürel projeler hız kazandı.”

Esperanto’yu konuşup kongrelerine katılan ailelerin çocuklarının, bu dili ana dili gibi kullandıklarına dikkat çeken Özdemir, “Dilin ve kültürün kendisi nötr yani barışçılık, insan sevgisi dışında ortak bir ideoloji söz konusu değil. Herkes dilediği zaman topluluktan çıkmakta özgür” diye konuştu.

‘OSMANLIDA DA KONUŞULDU’

Dünyanın her yerinde bu dili konuşan başka esperantistler bulup kongrelere katılabilineceğini söyleyen Vasil Kadifeli de, “Esperanto edebiyatında binlerce çeviri ve özgün eser yanında İzlanda destanları veya Çinli yazar Lusin’in hikayeleri ve hatta çizgi romanlar gibi az bilinen dillerden çeviriler bile bulunur. Doğrudan Esperanto dilinde yazan yazarlar da var. Esperanto, dünyada kültür alışverişinin dilidir” dedi.

“Esperanto Latince kökenli bir dil olup birçok Avrupa dilinden kelimeler içeren bir dil. Ancak yapısı az da olsa Türkçedeki gibi eklemlemeli. Esperanto 16 temel basit kurala dayanıyor. Bu kuralların istisnaları bulunmuyor. Kelimeler önden ve sondan eklemeli olarak çoğaltılabiliyor. Öğrenirken hiçbir zorluk yaşamadım.” 

Türkiye’de Esperanto’nun ilk defa Osmanlı döneminde Selanik’te Michel A. Arama, İstanbul’da S. Kedami, Aydın’da Mehmed Cevdet Bey, Giresun’da A. Khatenessian’ın konuştuğu bilgisini de paylaştı. Anakreon Stamatiadis önderliğinde 1920 yılımda İstanbul’da bir Esperanto cemiyeti kurulduğunu ve burada 1921’den 1924’e kadar Esperanto dilinde gazete yayımlandığına dikkat çeken Kadifeli, bu dili öğrenmek isteyenlerin ‘Esperanto Türkiye’ web sitesini ziyaret edebileceğini de aktardı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir