Seray Şahinler – Milliyet gazetesi tarafından Haldun Taner’in adına düzenlenen Haldun Taner Öykü Ödülü’nün bu yılki sahibi Burçe Bahadır oldu. Bahadır, “Deliliğe Zarif Bir Giriş” adlı kitabıyla ödüle değer görüldü. Seçici Kurul, “Hayatın farklı sahnelerinden, kanıksanılmış sanılan durumları incelikli, duyarlı bir yorumla ve yalın, akıcı bir dille resmetmesi; an/süreç dengesini kurmadaki başarısı nedeniyle” ödülün Bahadır’a verildiğini açıkladı. Yazar Nota Bene Yayınları’ndan çıkan kitabında hayatımızda akıp gidenleri takip ediyor ve “Her gün biraz daha dayanılmaz bir yer hâline gelen dünyamıza, incelikle delirmeden katlanabilmek mümkün mü?” sorusunu soruyor.
Öncelikle Haldun Taner Öykü Ödülü’ne değer görüldünüz… Her öykü yazarının gönlünde olan bir ödül olmalı. Nasıl hissediyorsunuz?
Çehov’un daha Çehov değilken öykülerinden para kazandığını, hatta pek çok öyküyü bu sebepten yazdığını öğrendiğimde çok şaşırmıştım. Bizler, telifi bırakın, pek çok dergiden cevap bile alamıyoruz. Yayımlanırsa ne âlâ dememiz bekleniyor. Öykümüzü başka bir dergiye göndermek için aylarca beklemek zorunda kalabiliyoruz. Çünkü öykücüyü bekletmek etik ama aynı öyküyü farklı dergilere göndermek değil. Mesele telif almak değil elbette, emeğe kıymet verilmemesi. En fenası, nitelikli eleştirinin yapılmadığı, yapılamadığı zamanlardayız. Sosyal medyada görünür olmak yeterli sayılıyor. Bu durumun en çok edebiyatımıza verdiği zararı anladığımızda çok geç olmaz umarım. İşte tam da nefesim kesilmişken geldi bu ödül. Haldun Taner’in kitaplarıyla büyümüş biri olarak, bir ödülden çok daha fazlası bu benim için. Sanki aynı zaman çizgisinde buluştuk, sanki artık çok uzakta sandığım tanıdık bir el sırtıma vurdu, “Hadi devam et,” dedi. Tam da böyle hissediyorum.
Jürinin de belirttiği üzere, kanıksanmış sanılan durumları duyarlı bir yorumla resmediyorsunuz. Öykülerinizin meselesi nedir?
Sıradan bulduğumuz hayatların ardında olup bitenler beni hep etkilemiştir. Ya da şöyle diyeyim. Aslında hiçbir hayat sıradan değil. Biz bakıp geçiyoruz. Çok zaman kendimizi de bulanık bir perdenin ardından seyrediyoruz. Biraz derine inebildiğimizde her davranışın, yavan sanılan her olayın aslında ne kadar anlamlı olduğunu anlayabiliriz. Küçük hikâyelerin içindeki büyük duygular beni büyülüyor. Bir karakterin zaafı, tepkisi, kalp kırıklığı ya da hırsını anlayabilmenin peşine düştüm, diyebilirim. Evet, sıradan bir çocukluk korkusunu hepimiz yaşadık belki ama “O” ne yaptı, ne hissetti, neden öyle davrandı? Mekân değiştiğinde insan karakteri ne hâl alır, kötülükle iyilik nasıl yer değiştirir, normal nedir, nasıl belirlenir? Sanırım bunları anlatmak istedim.
Haldun Taner’in sizdeki yeri nedir?
Haldun Taner, “Şişhane’ye Yağmur Yağıyordu” öyküsünde şöyle der: “Günün birinde talih bir ayna tutar yüzüne, aklın başından gider. ‘Ben bu muyum?’ diye şaşarsın. Bu külüstür, bu kurada, bu soluğan beygir Kalender ha?” Karakterlerim de ayna tutulan o anı, tam da akılları başlarından gittiği zamanı anlatmaya uğraşıyor. Gerçekte kim olduklarını anladıkları o büyülü anı. Haldun Taner, sıkıcı hayatlarımızı renklendiren, dilimizin en büyük ustalarından. Benim için ne söylemek istediğini çok iyi bildiğim bir dost eli.
‘Delirebilirsin bu çok normal’
“Deliliğe Zarif Bir Giriş” gerçekliği normalleştirmek yerine incecik deliren kahramanlarının kabullenmeme tavrını öne çıkarıyor. Bu dünyada her gün olan biten karşısında normal kalmaya çalışmak da belki bir deliliktir? Öykülerdeki karakterler nasıl sesleniyor bize? Ve “Deliliğe Zarif Bir Giriş” ile çıkmazdaki insanlara nasıl bir çağrı yapıyor?
“Delirebilirsin bu çok normal” diyorlar. “Yüzyıllardır sana ezberletilenleri boşver, kendini deliliğin kollarına bırak, o hiç gidilmemiş yolu bul” diyorlar. Hele ki şimdi, içinde yaşadığımız bu zamanda, az biraz aklı ve kalbi olanın delirmemesi mümkün mü? Farenin labirentte koşturduğu gibi o yola giriyoruz duvara tosluyoruz, bu yola giriyoruz başka bir duvar çıkıyor karşımıza. Bir dert bitti zannederken yenisi geliyor üstümüze. “Deliliğe Zarif Bir Giriş”in kahramanları, o yol bulunacak diye bağırmak istiyor. Bulunmak zorunda. Üstelik çıkışı ararken, “normal” insanların dehşet dolu bakışları arasında delirmenin de keyfini çıkar, diyorlar. Biraz eğlenmek hepimizin hakkı.