Sürekli uyuyor, durmadan öksürüyordu! 16’sında kanser, 19’unda ‘Kraliçe’ oldu

Ecem April Onutman, 2003 yılında ABD’nin Florida eyaletindeki Miami şehrinde dünyaya geldi. Bir kız kardeşi olan Ecem’in annesi ve babası işletmeciydi. Kızları Ecem 4 buçuk yaşına geldiğinde işlerine Türkiye’de devam etme kararı aldılar. Derslerinde çok başarılı olan Ecem, aynı zamanda iyi bir yüzücüydü. Aldığı derecelerle ailesini sürekli gururlandırıyordu. Ecem’in hayatında her şey yolundaydı, ta ki 2019 yılına kadar. O yıl 10’uncu sınıfa giden 16 yaşındaki Ecem, derslerde sürekli uyumaya başladı. Genç kızın hayatındaki hiçbir şey artık aynı kalmayacaktı.

Ecem, hayatının dönüm noktası olacak o günleri şöyle anlatıyor:

“Derslerde uyumaya başlamıştım. Uyumak derken gözümü kapatıyordum ve neredeyse bayılıyordum. Bu durum okul hayatımı olumsuz yönde etkiledi. Derslerde sürekli uyuduğum için öğretmenlerim beni disipline veriyordu. Bir de çok öksürüyordum. Annem, ‘Soğuk su içtiğin için öksürüyorsun’ diyordu. Bir gün sınavda nefes darlığı yaşadığım için revire götürüldüm. Onlar da beni eve gönderdiler. Hastaneye gitmeyi düşünmedik ancak eve geldiğimde öksürmelerim devam etti. Hatta bir komşumuz çok öksürdüğüm için bana pekmez getirdi. Sonrasında ailem bu durumun normal olmadığını düşünüp beni hastaneye götürmeye karar verdi.”

16 YAŞINDA LENFOMA OLDUĞUNU ÖĞRENDİ

Ertesi gün Ecem ve babası hastaneye gitti. Doktor Ecem’den akciğer filmi istedi. Sonuca bakan doktor, “Bunu bilmiyor olamazsınız” dedi. Ecem ve babası hemen doktora “Neyi?” diye sordu. Doktor, Ecem’in akciğerinde 13 santimetrelik bir kitle gördü ve gerekli tedavinin yapıldığını düşündü. Ecem’in babası hastalığı öğrenince şoka girdi. Ecem ise henüz durumunu idrak edememişti. Çocukluk çağında yaygın görülen kanserlerden lenfoma ile 16 yaşındayken karşılaşmıştı. Yapılan tetkiklerde 27 Aralık’ta 3’üncü  evre lenfoma teşhisi konulan Ecem, 28 Aralık’ta hastaneye yattı.

Birkaç gün sonra yeni yıla girileceğinden Prof. Dr. Cengiz Canpolat, Ecem’in tedavi programını hazırlayıp ona yılbaşı gecesi eğlenmesi için müsaade etti ve yeni yılla birlikte planlandığı şekilde tedavi sürecine başlamaya karar verdi. Ecem o günleri, “Annem çok kötüydü, tanıdıklarım ise hastalığımı öğrenince şoka girdiler. Bütün aile dostlarımız hastanedeydi. Ben ise çok pozitiftim. Hatta 31 Aralık’ta arkadaşlarımızla yapacağımız bir parti vardı. Doktoruma, ‘Benim teşhisim kondu. Partiye gideyim sonra gelip tedavime devam edeyim’ dedim. O da kabul etti” diyerek anlattı.

Doktorlar, Ecem’e önce tedavisinin bir yıla yakın süreceğini söyledi. Ancak Ecem’in eski yüzücü olması dolayısıyla kalp damarları sağlıklıydı. Bu durum onun ağır kemoterapiyi kaldırmasını sağlayacaktı. 6 aylık kemoterapi protokolünü kabul eden Ecem, sürekli kemoterapi almaya başladı. Bu durum saçlarının dökülmesine neden oldu.

Peruk takmayı hiç düşünmemişti. Ancak bir gün gittiği restoranda karşılaştığı bir olay fikrinin değişmesine neden oldu.  Restorandaki bir kadın, yanındaki kızına Ecem’i göstererek, “Yemeğini yemezsen böyle olursun” tarzında bir cümle kurdu. O günden sonra Ecem peruk takmaya karar verdi.

KIKIR KIKIR GÜLDÜRMEYİ BAŞARDILAR

Ecem’in bu zorlu süreçte en kötü anlarının tanığı olan annesi ve babası içleri kan ağlasa da yüzünden bir an olsun gülümsemeyi eksik etmediler, dahası Ecem’e hep umut verip pozitif enerji aşıladılar. Annesi Ecem’i evde ya da hastane odasında gece gündüz kıkır kıkır güldürmeyi başardı. Anne Aylin Arat o günleri şöyle anlattı:

“O zorlu günlerde doktorumuza güvenimizi, hastalığı yeneceğimize dair inancımızı bir an olsun kaybetmedik. Çok ağır kemoterapi tedavisi ve radyoterapi süreçlerinde tüm zorluklara rağmen hep gülmeye özen gösterdik. Kendimi Ecem’e adamıştım. Hastane odasında bir yandan da bilgisayarla işlerimi devam ettiriyordum. Arkadaşlarımız, dostlarımız da bize çok büyük destek oldular. Her kemoterapi sonrası yapılan pet çekimlerinde tümör giderek küçüldü ve sonunda hep birlikte başardık. Ecem, küçüklüğünden beri hep çok olgundu. Hastalığını öğrenince kolayca kabul etti, kendini bırakmadı ve hep dimdik ayakta durdu.”

“Aileler umutlarını asla kaybetmemeli” diyen anne Aylin Arat, “Aileler kötü düşüncelerden uzak durarak çocuklarına hep içten gülüşlerle yaklaşmalı. İlk başta insan ‘Niye bu bizim benim çocuğumun başına geldi?’ diye şoka giriyor ancak bunu şöyle çözdüm. ‘Yaşadığımız güzel şeylerde ‘Niye ben?’ demiyorsam kötü şeylerde de ‘Niye ben?’ dememeliyim’ dedim. Öyle olunca bir nebze de olsa kolaylaştırıyorsunuz. Hiçbir zaman pes etmesinler, hep gülmeye ve çocuklarını güldürmeye özen göstersinler. Çünkü çocuklar bizim onlara yansıttığımız enerjiyle güç bulabiliyor” ifadelerini kullandı.

‘HASTALIĞI YENMEDE POZİTİF OLMAK ÇOK ÖNEMLİ’

Ecem kemoterapi aldığı için zorluklar yaşadı ancak tedavi süreci çok başarılı bir şekilde ilerledi. 6 ay alması gereken kemoterapi 4 aya düştü. Sonrasında iki ay radyoterapi aldı. “Hastalığı yenmede pozitif olmanın çok önemli olduğunu düşünüyorum” diyen Ecem de o zorlu süreçte hayallerini hep besledi, umudunu ise hep yüksek tuttu. Azmiyle de kanseri yendi. İyileşir iyileşmez küçüklüğünden beri hayalini kurduğu modellik için kolları sıvadı. Ancak tedavi sürecinde kortizondan dolayı çok kilo almış, 84 kiloya çıkmıştı. O süreçte iradeli davrandı. Uzatılan bir parça çikolatayı bile yemedi. Sonuç olarak diyetle ve sporla 9 ayda 24 kilo vermeyi başardı.

19 YAŞINDA TÜRKİYE 1’İNCİSİ OLDU

Sonrasında Ecem, ünlü oyuncuların yer aldığı dizilerin setlerinde rol aldı. Bir taraftan da modellik yürüyüş eğitimine başladı. Modellik akademisinde ders alırken, Model of Models diye bir yarışma olduğunu öğrenen Ecem’in aklında aslında bu yarışmaya katılmak hiç yoktu. Arkadaşlarının ısrarıyla ve ilk kez podyuma çıkarım düşüncesiyle yarışmaya katılan Ecem, 19 yaşında Türkiye 1’incisi oldu. Bu birincilik sonrasında bir anda hayatı değişti. Sürekli iş teklifleri almaya başladı. Sonrasında Fransa’nın başkenti Paris’e gitti ve ‘Miss Supertalent of the World’ yarışmasında dünya 3’üncüsü oldu. Geçen hafta ise yılın en başarılı modeli seçildi.

HUKUK FAKÜLTESİNİ KAZANDI

Bir taraftan modellik yapan Ecem, diğer taraftan hukuk fakültesinde 1. sınıfta okuyor.  Avukatlık diplomasını alıp hem avukatlık hem de modellik yapmak istiyor. Kısa bir süre içinde bir Boşnak türküsünü seslendirdiği single’ını yayınlamaya hazırlanan Ecem, “Müziği çok sevdiğim için lise yıllarında yıl sonu gösterilerinde yıllarca sahneye çıkıp şarkı söyledim. Şimdi de hastalığımın acısını çıkarıyor, hayatı doyasıya ama anlamlı işlerle en güzel şekilde yaşamaya çalışıyorum. Şu an hayalini bile kuramayacağım şeyler yaşıyorum. Televizyonda gördüğüm insanlarla birlikte çalışıyorum. Bunlar bana çok ekstrem geliyor. Ancak bir insan bir şeyi isterse yapabilir, buna inanıyorum dedi.

‘HER HASTANIN TEDAVİSİ ECEM KADAR KISA SÜRMÜYOR’

Peki Ecem’in altı ay gibi kısa bir sürede kanseri yenmesi için neler söylenebilir? Çocuk Hematoloji ve Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Cengiz Canpolat, Ecem’in iyileşme süreci hakkında şu detayları paylaştı:

“Ecem bize geldiğinde göğüs boşluğunda, boynunda ve karın içinde lenfoma tutulumları olduğunu gördük. Yapılan biyopsi incelemesinde hastaya Hodgkin Lenfoma tanısı koyduk. Tüm vücut taramalarını yaptıktan sonra kemoterapisine başladık. Hodgkin’in tedaviye yanıtı diğer çocukluk çağı kanserlerinden daha iyi olduğu için artık çok yüksek ve uzun süreli kemoterapilerden ziyade yanıta dayalı tedaviler vermeyi amaçlayan tedavi protokolleri var. Biz de hemen protokollleri başlattık.”

Ecem’in tedavisinin hızla iyiye gittiğini söyleyen Prof. Dr. Canpolat, “Dört kür kemoterapiden sonra istediğimiz yanıtı elde ettik. Tedavi aşağı yukarı 4-4 buçuk beş ay devam etti. Ardından da radyoterapi aldı. Radyoterapiyi eskiden çok daha geniş alana veriliyordu. Şimdi sadece tümör bölgesine vererek bu tedaviyi de tamamladık. Ecem’in tedavisi kısa sürdü. Her hastanın tedavisi o kadar kısa sürmüyor” diye konuştu.

‘ANNE VE BABALAR UYUM İÇİNDE OLMALI’

“Bu yaştaki çocuklarda özellikle kızlarda saçlar dökülüyor, ağız yaraları, ateş ve enfeksiyon oluyor. Kemoterapiden kaynaklı bulantı ve kusma meydana geliyor” diyen Prof. Dr. Cengiz Canpolat, “Burada çocuğa verilecek psikolojik destek büyük önem taşıyor. Anne ve baba çok uyum göstermeli. Mutlaka doktorla çok iyi iş birliği içinde olmalılar. Birbirlerini suçlayıcı hareketlerden ve sözlerden kaçınmalılar. Çocuğa hiçbir zaman endişelerini hissettirmemeliler. Biz de ailelere psikolojik destek veriyoruz. Hem kendimiz konuşuyoruz hem de hastanenin olanaklarını kullanarak psikiyatri ve psikoloji bölümlerinden destek vermeye çalışıyoruz” sözleriyle ailelere düşen sorumluluğu da hatırlattı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir