Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Brüksel Temsilcisi Haluk Nuray ve Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) Avrupa Birliği (AB) Temsilcisi ve TÜSİAD-TİSK Business Europe Daimi Delegesi Dilek Aydın, Avrupa Yeşil Mutabakatı ile ilgili görüşlerini paylaştı. Mutabakatın bir “yeşil uzlaşı” olduğunu ve dışarıdan bakınca sadece çevreyle ilgili bir konu olarak algılandığını belirten Nuray, mutabakatın detaylarına inildiğinde bu konunun yeşilin çok ötesinde bir anlam taşıdığını, bunun hayatın her alanında yer alan “kapsamlı bir dönüşüm projesi” olduğunu söyledi. Nuray, Yeşil Mutabakat’ın, sanayi, tarım, ulaşım, enerji, ticaret ve çevre gibi 47 farklı başlık içerdiğini anımsatarak, “Her konuda müthiş bir dönüşüm, bildiğimiz her şey değişiyor.” diye konuştu. Türkiye’nin şu anda Mutabakatı anlama aşamasında olduğunu ve intibak etme aşmasına geçeceğini söyleyen Nuray şunları kaydetti: “Avrupa hedef belirledi. ABD ve Çin de bu trene bindi. Bizim kendi Yeşil Mutabakatımızı hazırlamamız lazım. Avrupa mutabakatı dışa yansıtmaya başladı. AB bir şey yapıyor. Buna uyalım. Az uyalım. Şunu atlatalım diyenler var. Yeşil Mutabakat AB’nin yapmak zorunda kaldığı bir sanayi dönüşüm planı. Bundan 40 sene önce fosil yakıtların tükendiğinin farkına vardık. Kömür, petrol, doğalgaz tükeniyor. Bunların 21 yüzyıl sonuna kadar dayanacağını düşündük. Önümüzde 100 yıl var diye düşündük ve güneş hidrojen gibi alternatif teknolojileri geliştiririz diye düşündük. Dünyanın 4,5 milyar yılda biriktirdiği fosil enerjinin 2 yüzyılda sonu geldi. Dünyanın ortalama sıcaklığı yükseldi, kutuplardaki buzlar eriyor, iklimi belirleyen Kuzey Atlantik ve Körfez Akıntısı’nın yönü, yeri ve miktarı değişti. Bu iklim değişimi ve sıcaklık artışı insanoğlu kaynaklı. Sera gazı artıyor. Ortalama sıcaklık sanayi devriminden bu yana 1,2 derece yükselmiş. Bu sıcaklık 2 derece yükselirse tarım arazileri kaybolacak. Böyle bir tehlike var. Eğer 2100’ü beklersek 2050’de sıcaklıklar 2 derece artmış olacak ve ciddi sorunlar çıkacak. Bu durumun çaresi fosil yakıtlardan vazgeçmek ve karbonsuzlaşmadır.” TÜSİAD AB Temsilcisi Dilek Aydın ise Türkiye’nin çok önemli dönüşümleri daha zorlu şartlarda gerçekleştirdiğini, Türk özel sektörünün dirençli, dönüşüme açık ve deneyimli olduğunu söyledi. Avrupa Yeşil Mutabakatı’nın bir ana çatıyı oluşturan çok kapsamlı bir çerçeve olduğuna işaret eden Aydın, “Bundan sonra AB içerisinde ne yapılırsa yapılsın bunun ana filtresi Yeşil Mutabakat olacak diyebiliriz.” ifadesini kullandı. Aydın, AB’nin yeşil ve dijital dönüşümü içeren bir “çifte geçiş” sürecinde olduğunu belirterek, “Yeşil Mutabakat’la birlikte sadece bir çevresel sürdürülebilirlik projesinden bahsetmiyoruz. Bir tür sürdürülebilir kalkınma modeli arayışından bahsediyoruz.” diye konuştu. AB’nin kendi ekonomik toparlanma planındaki finansmana erişimi bile yeşil ve dijital hedeflerle ilişkilendirdiğine dikkati çeken Aydın, Avrupa’nın ticaret stratejisine, tedarik zincirlerine ve şirketlerine çevre standartları içeren filtreler uygulayacağını anlattı ve AB’nin Yeşil Mutabakatı hem iç ilişkilerinde hem dış ilişkilerinde kapsamlı bir model olarak benimsediğini ifade etti. Türkiye’nin AB ile ilişkilerinin çok boyutlu olduğunu hatırlatan Aydın, “Gümrük Birliği’nden üyelik müzakerelerine kadar geçmişin faturasını çıkartmakta fayda var. Orada iki taraf için de önemli deneyimler ve dersler var. Neyin işlediğini neyin işlemediğini karşılıklı olarak biliyoruz.” değerlendirmesinde bulundu. Avrupa Yeşil Mutabakatı, AB’nin 2050 yılına kadar Avrupa kıtasını iklim nötr hale getirmek konusundaki genel hedefini içeren taahhütler bütünü olarak tanımlanıyor. Söz konusu mutabakat çevreye duyarlı ve iklim dostu geçişi ekonomik dönüşümle birlikte gerçekleştirmeyi içeriyor. Avrupa Yeşil Mutabakatı, iklim ve çevreyle ilgili zorluklarla mücadele konusunda AB’nin önceki taahhütlerini daha geniş ve daha etkili bir şekilde yeniden düzenlemeyi amaçlayan bir yol haritası olarak ortaya çıktı. AB Komisyonu tarafından Aralık 2019’da açıklanan Avrupa Yeşil Mutabakat eylem planı ile birlik, 2050 yılına kadar karbon salınımların en az seviyeye indirmeyi ve kalan salınımları çeşitli tedbirlerle dengelemeyi sağlayarak iklime zarar vermeyen bir kıtaya dönüşmeyi hedefledi. Bu kapsamda, AB ülkeleri, 2030 yılına kadar da sera gazı salımlarını 1990’daki seviyesinin yüzde 55 daha aşağısına düşürmeyi planlıyor.