Takvimler 1944 yılını gösteriyordu. Dünyanın dört bir yanında savaş yaşanıyor, Mihver ve Müttefik devletler kıran kırana çarpışıyordu. Cephelerde yaralanan ve hasta olan askerlerin çoğuna kesin ve hızlı çözüm gerekiyordu fakat tıbbi müdahale teknolojisi yetersizdi. 6 Haziran 1944 yılında ABD’den gelen hekimler askeri birliklerin içine karışarak Normandiya kıyılarına çıktı. Ellerinde taşıdıkları hazine herkesin umudu olacak, askerlerin hayatı kurtulacaktı. Karşı cephede savaşan askerler ise ellerinde tıbbi müdahale için güçlü bir silah olmadığından hayatlarını kaybedeceklerdi.
Yaralanan, enfeksiyon kapan, hastalanan askerlere anında çözüm bulmak çok zordu. Tam o yıllarda dünyada gerçekleşen bir ilkle milyonlarca insanın hayatı kurtuldu. Manavdan alınan küflenmiş bir kavun 1944 yılında bitmesine aylar kala II. Dünya Savaşı’nın seyrini değiştirdi. Peki bu hikâye nasıl başlamıştı?
DAHA ÖNCE GÖRMEDİĞİ BİR ŞEY FARK ETTİ
Alexander Fleming influenza üzerine araştırmalar yapan İskoç bir bilim insanıydı. Çalışmalarına kısa bir süre için ara verip tatile çıkmıştı. Tatil dönüşü laboratuvarında kullandığı cam kaplardan birinde daha önce görmediği mavi-yeşil renkte bir küf tabakasının geliştiğini fark etti. Normalde streptokok bakteriler gibi birçok bakteri birlikte ürüyordu ancak Fleming kaptaki bakterilerin ayrı ayrı yerlerde ürediğini gördü. Bunun anlamı kabın içindeki bir maddenin bakterilerin üremesini engellemesiydi. Böylece Fleming ‘küf suyunun’ streptokok, meningokok gibi çok çeşitli zararlı bakterileri öldürme yeteneğine sahip olduğunu keşfetti. Fleming birkaç çalışma sonucunda küfün ‘Penicillium Notatum’ yani bugün bildiğimiz adıyla penisilin olduğunu tespit etti. Ancak ne yazık ki Alexander Fleming bir sonuç elde edemedi. Oluşan küfün büyük bir şeyin habercisi olduğunu bilse de çalışmalarını sonuçlandıramadı.
SAFLAŞTIRMAYI BAŞARDILAR
Penisilinin bir ilaç haline gelmesi ise Fleming’in keşfinden yıllar sonra mümkün oldu. Oxford Üniversitesi’nden Howard Florey ve Ernst Chain yönetimindeki patoloji grubu, Fleming’in penisilinle ilgili çalışmalarını inceleyerek yeniden araştırmaya girişti. Grup yaptığı çeşitli deneyler sonucunda, penisilin adı verilen etkin maddeyi 1939 yılında saflaştırmayı başardı. Howard Florey ile Ernst Chain küf mantarlarını kullanarak düşük miktarda saf bir penisilin elde etmenin yolunu bulmuşlardı. Keşiflerinin ardından bir yıl geçti ve geçen süre boyunca çalışmalar daha güvenilir hale geldi. 1940 yılına gelindiğinde bilim insanları fareler üzerinde bir test yapmaya karar verdi. Sekiz fareyi inceleyen ekip, farelerin hepsine ölümcül derecede bakteri enjekte etti. Ardından bu farelerden dört tanesine kendi geliştirdikleri penisilini enjekte ettiler. Çalışma sonucunda penisilin uygulanan farelerin yaşadığı, penisilin uygulanmayanların ise öldüğü sonucu elde edildi. Böylece penisilinin tedavi edici özelliği kesinlik kazandı.
MANAVDAKİ BİR KAVUNUN ÜZERİNDE BİNLERCESİ BULUNDU
Penisilinin tedavi edici özelliği keşfedildiği yıllarda salgın hastalıklar kendini göstermeye çoktan başlamıştı. O yıllarda II. Dünya Savaşı’nın da yaşanıyor olması gerçek bir ilacın gerekliliğini işaret ediyordu. İkinci Dünya Savaşı’nın müttefik devletlerinden ABD, penisilinin başta kendi askerleri olmak üzere diğer müttefik devletlerin askerleri için de ihtiyaç olduğunu düşündü. Ancak o yıllarda penisilin yeterli derecede üretilemiyordu ve yüklü miktarda penisilin üretmek büyük bir sorundu. İçlerinde Howard Florey ve Ernst Chain gibi bilim insanlarının olduğu bir ekip ABD’ye gitti ve penisilini hızlıca üretmenin yolunu aradılar.
Tam o sırada ABD’deki bir laboratuvarda çalışan Mary Hunt adlı bilim insanı manavdan küflenmiş bir kavun satın aldı. Kavunun üzerinde bulunan ‘Penicillium Chrysogenum’ olarak bilinen küf, Alexander Fleming’in ürettiği penisilin miktarının 3 bin katını üretiyordu. Mary Hunt ve ekibinin kavunun üstündeki küfü fark etmesi penisilinin hızla üretimine destek oldu. Takvimler 1944 yılını gösterdiğinde ise ABD’de üretilen toplam penisilin miktarı milyarlarca kat arttı. Hem ABD’de hem de İngiltere’de üretilen penisilin de II. Dünya Savaşı’ndaki askerlere götürüldü, böylece müttefik devletler adına savaşan askerlerin hayatı kurtuldu.
Birçok kişiye umut olduğu için Nobel Ödülü’ne aday gösterilen penisilinin tarihte ne derece önemli bir role sahip olduğunu paylaşan Biyokimya Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Ozan Emre Eyüpoğlu, “Penicillium Notatum küfünün salgıladığı antibiyotik maddeler günümüzde stafilokok grubu bakterilerin yol açtığı zatürre, menenjit ve bademcik iltihabı gibi önemli hastalıklarda çözüm olarak kullanılıyor. Penisilinin önemi o kadar büyük ki II. Dünya Savaşı boyunca ABD’de yaralıların hayatının kazanılması ve hastaların harp dışı kalma müddetlerinin kısaltılmasında başlıca silah oldu ve savaşın seyrini değiştirdi” diye konuştu.
‘İNSANOĞLU YÜZYILLAR ÖNCE KULLANDI’
Peki, böylesine önem taşıyan penisilin bulunmasaydı ne olurdu? Dr. Öğr. Üyesi Ozan Emre Eyüpoğlu, modern bilim insanlarının bu ilaçların biyokimyasal yapısını anlamalarının doğal ilaçların kullanıldığı milyonlarca yıl öncesine uzandığını ifade ediyor. Araştırmacıların, arkeolojik kazı alanlarında korunmuş halde doğal ilaçlar bulduklarına değinen Eyüpoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Genetikçiler tarih öncesi çağlarda yaşamış kişilerin diş plaklarını incelediler ve aspirindeki doğal ağrı kesici olan ‘salisilik asit’ ve ‘penisilin’ içeren kavak ağacı DNA’sına rastladılar. Bu kişilerin enfeksiyondan kaynaklanan ağrı nedeniyle ağrı kesici kavak ile birlikte antibiyotik etkisi olan mantar aldığı düşünülüyor. Yani aslında 20’nci yüzyılda keşfedildiği söylenen penisilin, 50 bin yıl daha erken bir tarihte zaten kullanılmıştı. Dolayısıyla penisilin bulunmamış olsaydı da insanoğlu zekasıyla doğanın bitkisel florasının nimetlerini ihtiyaçlarına derman aramakta kullanacaktı. Aleksander Fleming, keşfiyle sadece bu doğal süreci çağdaşlaştırarak hızlandırdı.”