Habil Tangören – Fotoğrafçılığın gurusu merhum Ara Güler, “Yaşam size verilmiş boş bir filmdir. Her karesini mükemmel bir biçimde doldurmaya çalışın” der. Fotoğraf sanatçısı da yaşama herkesin baktığı yerden değil, bambaşka yerlerden bakarak ortaya farklı eserler ortaya koyma gayreti içindedir. İşte bu haftaki sayfa konuklarım da hayata ‘başka’ bakan iki fotoğraf sanatçısı…
Fotoğrafa ilk adım
İstanbul’da yaşayan Özden Özpehlivan, 29 yıl uluslararası bir firmanın Türkiye’deki fabrikasında makine mühendisi olarak çalışmış. Gerisini kendisinden dinleyelim: “Emeklili-ğimde bir hobimin olması için çalıştığım fabrikada kurulan fotoğraf kulübüne üye olarak fotoğraf macerama adım attım. 2005 yılı sonlarında ilk fotoğraf makinemi, Canon EOS 350D’yi aldım. Böylece fotoğraf serüvenime başladım. Fotoğraf kulübü olarak 2006 yılında Pendik Belediyesi sergi salonunda
ilk fotoğraf sergimizi açtık.
Daha sonraki yıllarda bir yandan kendimizi yetiştirdik, bir yandan da hepimizde artık bir tutku haline gelen fotoğraf çekimlerine devam ettik. Emekli olunca yerleştiğim Büyükçekmece’oe Büyükçekmece Fotoğraf Derneği’ne katıldım. Derneğimizin verdiği fotoğraf çekme eğitimleri sonunda Milli Eğitim Bakanlığı onaylı diplomamı aldım. İlerleyen zamanlarda Nikon D7100 fotoğraf makinesi aldım ve ekipmanlarımı çoğaltarak geliştirdim.
Bir yandan da resim yapma tutkumu sürdürdüm. 2013 yılında Büyükçekmece Belediyesi’nce hazırlanan “Benim Rengim Büyükçekmece” adlı projede ilk yağlıboya resmimi sergiledim. Bu projede dünyanın en uzun açık alan resim sergisini düzenledik ve 488.83 metrekare ile İngiltere’nin elinden birinciliği alarak Guinness World Records kitabına girdik”
‘Bir de başrolde oynadım’
“Yine 2013 yılında fotoğraf derneğimizde amatör olarak “Albatros” isimli kısa film çektik, ben de filmde başrol oynadım. Büyükçekmece Fotoğraf Derneği ve Büyükçekmece Belediyesi’nin ortak çalışmasıyla hazırlanan çeşitli projelere katıldım. Bu projelerden 2019 yılında biten “Büyükçekmece’nin Büyükleri” ve 2022 yılında tamamlanan sokak müzisyenlerinin fotoğraflarını çekerek belediyenin sergi salonlarında sergiledik.
Bu zaman aralığında Türkiye’nin çeşitli kentlerine düzenlenen fotoğraf gezilerine katıldım. Bu arada photoshop bilgilerimi de geliştirdim, teknolojinin yeniliklerini takip ettim. Fotoğraf derneğindeki arkadaşlarımla bir grup kurdum. Grubumuzla çeşitli zamanlarda İstanbul’un çeşitli bölgelerinde çekim yapıyoruz. Ayrıca evimde kurduğum atölyemde, bir yandan da hobi olarak ahşap işleri ile uğraşıyorum.”
Karayel, daha çok stok fotoğrafçılığı yapıyor
Adapazarı’nda yaşayan fotoğraf sanatçısı Abdullah Karayel de, fotoğraf serüvenine 1982 yılında Sakarya gazetesinde başlamış… Resim ve karikatürler de yapan Karayel, şunları anlattı: “Okul yıllarında öğretmenim resme yatkınlığım olduğunu söylerdi. Bazen sıra arkadaşlarımın resimlerini çizmeye yardımcı olurdum bu nedenle fırça yediğim zamanlar da olmuştur. Okul yıllarından sonra çeşitli gazetelerde sayfa düzenlemesinde çalıştım, aynı zamanda bu gazetelerde karikatürler de çizdim. 80li yıllarda bilgisayarlı çizim teknikleri henüz çok yeniydi ve günümüzdeki kadar gelişmiş değildi, ayrıca el yeteneği daha değerliydi.
Zamanla bu durum tersine dönünce fotoğrafçılığa ve bunun yanında bisiklet sporuna yöneldim. Hayatın akışı içinde herhangi bir hobi edinmenin çok değerli olduğu inancındayım. Yeni ilgi alanları keşfetmeyi, fotoğraf çekmeyi, bisiklete binmeyi seviyorum.
Fotoğrafa gelince makro ve mikro çekimler en sevdiğim konular. Sabit konularda “focus stacking” yani sıralı çekim tekniği üzerinde çalışmaktayım. Bu çekim tekniği daha çok net alan derinliği (diyaframı çokta kısmaya gerek olmadan) daha fazla sığ alan derinliği sağlamaktadır. Genel anlamda stok fotoğrafçılığı yapıyorum ve fotoğraflarımı belirli bir kaç sitede paylaşıyorum.
Fotoğraf çekmenin yanı sıra bisiklet sporu beni fiziksel ve zihinsel açıdan oldukça rahatlatıyor. Bisiklet ile ilgili küçük anılarım var tabii ki. Bu, bisiklete binen herkesin başına gelmiştir, düşme kalkma gibi. Ben de zaman zaman uçtum, düştüm, takla attım. Fakat hayatımda unutamadığım an, 150 kilometrelik bir yolun son 50 kilometresinde vücudum adeta bitmişti. Keskin bir virajı alamadım ve ısırgan otlarının arasına düştüm.
Bir an kollarım ve bacaklarım anlatılamaz şekilde yandı kavruldu, sonra da bütün vücudumu kaplayan güzel bir enerji hissettim.”
Karayel, çektiği fotoğrafları sosyal medyada paylaşarak takipçilerinin beğenisine sunuyor.