A Milli Futbol Takımımız UEFA Uluslar Ligi’nde son iki maçında aldığı sonuçlarla büyük hüsran yaşattı. Lüksemburg karşısında beraberliği İsmail Yüksek’in golüyle kurtaran ve B Ligi vizesi alan ay-yıldızlı ekibimiz, FIFA sıralamasında 125. basamakta yer alan Faroe Adaları’na tarihinde ilk kez yenilerek hayal kırıklığı yaşattı.
Şok neticenin ardından eleştiri okları teknik direktör Stefan Kuntz’a yöneldi. Milliyet Gazetesi’nden Mustafa Anıklı, bu haftaki köşesinde Alman teknik adamı sert biçimde eleştirdi. İşte Anıklı’nın ‘Aynaya bakacak sensin Herr Kuntz’ başlıklı yazısı…
‘ÇAĞDAŞ FUTBOL YAPILANMASININ TEMELLERİNİ PIONTEK ATTI’
“Türkiye’de, özellikle milli takımlar anlamında, çağdaş futbol yapılanmasının temellerini Sepp Piontek atmıştı. Türkiye’yi bölgelere ayırmış, önce bölgelerin kendi içerisinde elemesini yapmış, ardından hepsini bir araya getirerek, A Milli Takımı’nın futbolcu havuzunu oluşturmuştu.
Burada Fatih Terim’in de hakkını teslim etmek gerek ki, onun da, Piontek kadar bu yapılanmada emeği vardı. Nitekim ay-yıldız, ne başardıysa ilk onun döneminde başardı. Rüştü Reçber, Alpay Özalan, Feti Okuroğlu, Vedat İnceefe, Ergün Penbe, Bülent Uygun, Halil İbrahim Kara gibi isimler, hep o günlerin meyvesi oldu. Ancak Piontek’in saha içi karnesi hiç beklendiği gibi geçmedi. 26 maçta sadece 4 galibiyet, 15 mağlubiyet ve 7 beraberlik… O Milli Takım ki, İrlanda ve İzlanda’dan 5, Macaristan ve İngiltere’den 4 yedi. San Marino ile berabere kalarak, o dönemin şoke edici bir sonucu bile yaşandı.
‘MAALESEF TÜRKİYE’NİN GERÇEĞİ BU’
Demek ki, milli takımlarda yapılanma, skorun ötesinde bir şeydi. Ancak Stefan Kuntz’u, böyle bir yapılanma içerisinde görmek mümkün mü? Daha doğrusu, Alman çalıştırıcının yaptıkları ve yapacakları, o döneme uygun mu? Ardında, Fatih Terim gibi bir “gelecek” var mı? Ne diyor Kuntz: “Bugünün koşulu itibarıyla maalesef Türkiye’nin gerçeği bu. Türk Mili Takımı’nın gerçeği bu. Kalite anlamındaki durumu bu…”
‘AYNAYA BAKIP YÜZLEŞMELİYİZ’
Bak seeennn… Ay-yıldızlı ekibi küçümsemek, kalitesizleştirmek, her şeyin ötesinde sahaya çıkardıklarını itibarsızlaştırmak bu olsa gerek… Ardından da ekliyor: “30-40 iyi oyuncu düşüncesi, kesinlikle düşünüldüğü gibi değilmiş. Bu da başka bir şey… Bununla da yüzleşmek gerekiyor. Gelecekte iyi oyuncularımız olmayacak diye bir durum söz konusu değil. Şu anki tabloyu çiziyorum, maalesef gerçek bu. Aynaya bakıp yüzleşmemiz gerekiyor.”
Kuntz’un gönderilip, X bir teknik adamın gelişi için çırpınanlar ile karıştırılmak istemem. Ama Kuntz’un takımı da, maalesef bu… Aynaya bakıp yüzleşecek olan biz miyiz, o mu? Mesela yarının milli takımında, onun kalitesiz olarak gördüğü kaç isim olmayacak? Ya da kimler olacak? Bugün bu sözleri söyleyen “Herr Kuntz” ya da “Bay Kuntz”, yarın oyuncularının yüzüne nasıl bakacak?
Haksız rekabet
Galatasaray, Yusuf Demir’in yerli statüde oynaması konusunda, kamuoyu oluşturmak için harekete geçti. Saygı duymak gerek… Kulüp menfaatleri neyi gerektiriyorsa, onu yapmak istiyorlar. Yusuf’un Türk vatandaşı kabul edilmesini değil, yerli statüsünde oynaması için çabalıyorlar.
Ancak statüdeki şu nüansı unutuyorlar; kuralda, Türk vatandaşlığı aranmıyor, A Milli Takımı’nda oynama uygunluğu gözetiliyor. Bundan sonra, sittinsene ay-yıldız ile buluşamaz Yusuf… FIFA kuralı değiştirmediği sürece…
Yusuf’un herkes gibi sahada olabilmesi için, sadece bir yol var; Türkiye Futbol Federasyonu’nun kural değişikliğine gitmesi…
O da biraz ayıp olmaz mı?
Ne diyor Beşiktaş Futbol AŞ Genel Müdürü ve Sportif Direktörü Ceyhun Kazancı; “Yusuf Demir ile ilgilendik ancak yabancı statüsünde olması nedeniyle vazgeçtik.”
Yarın bu kural değişirse, Beşiktaş ile Galatasaray arasında haksız rekabet olmaz mı? Fakat, birçok kulübün istediği, “sahada 11 yabancı oynayabilmeli” formülü kabul edilirse, işte o zaman sıkıntı yaşamaz Yusuf… Zaten ne denir: Alan razı, veren razı… Fakat, bu durumda da, A Milli Takımı’nın mezarını derin kazmamız gerekiyor. 4 ay ne ki!
Türkiye Futbol Federasyonu, hem UEFA’nın Kulüp Lisans kriterlerini yerine getirmek hem de ulusal liglerde lisans verebilmek için bir kurulu bulunmakta… Ve, onların uyduğu bir de, Kulüp Lisans ve Finansal Fair Play Talimatı… Genel anlamda UEFA’nın regülasyonundan alıntı yapılarak oluşturulan bu talimatta, şu ifade yer almakta: “Kurul, UEFA Kulüp Lisans başvuruları ile ilgili nihai kararlarını en geç mayıs ayının 21. günü; Ulusal Kulüp Lisans başvuruları ile ilgili nihai kararlarını en geç temmuz ayının son iş günü sonuçlandırmak ve açıklamak zorundadır.”
Bu şu demek; ligler öncesinde kulüpler lisanslarını alsın ya da bunu başaramayan kulüpler, 3 puana kadar silme cezasıyla karşı karşıya kalsın ki, herkes yoluna baksın. Ancak TFF, geçici bir madde ile nihai karar sürecini 30 Eylül 2022’ye kadar uzatmıştı. Neden? Lisans alamayan kulüplerin ceza almasını engellemek için… İyi niyetle düşünülmüş bir tolerans diyelim ve geçelim!
Fakat geçen hafta talimata bir madde daha kondu: GEÇİCİ MADDE 26: Kulüp Lisans Kurulu’nun 2022/2023 futbol sezonu için Ulusal Kulüp Lisans başvuruları ile ilgili nihai karar verme süresi 30.11.2022 tarihine kadar uzatılmıştır. Yani, temmuz ayında nihayete kavuşması gereken lisans kararları, 4 aylık rötarla, 30 Kasım’a taşındı. Peki; görevlerini nizami olarak yerine getiren kulüplerin günahı ne?