Zeynep Dilara Akyürek / Milliyet.com.tr – İstanbul, her an deprem olması ihtimaliyle ev sahipliği ettiği 16 milyonu aşkın kişinin korkulu rüyalarının da başrolü. Ancak Türkiye’deki yapı stokunun yeterince sağlıklı olmayışı, bazen deprem olmadığı halde kendiliğinden çöken binalarla da karşılaşılmasına neden oluyor. Küçükçekmece’de Kartalkaya Mahallesi’nde bulunan 1988 yılında inşa edilen bina, geçtiğimiz pazar günü sabah saat 08.40’te büyük bir gürültüyle yerle bir oldu. Üstelik herhangi bir yer sarsıntısı kaydedilmemişti. Ancak 3 katlı yapı 1 kişiyi hayattan koparırken 8 kişi yaralı kurtuldu. Yapılan incelemeler sonucu, binanın deniz kumuyla inşa edildiği ortaya çıkmış olsa da, akıllara gelen ilk soru kolonların kesilmiş olup olmadığıydı. Giriş katında dönerci bulunan yapıdaki incelemeler kolon kesilmediğini ortaya çıkardı. Ancak dikkat çekilen diğer detay, 3 katlı apartmana sonradan eklenen 1 buçuk kat oldu. Sonradan çıkılan kat 3 katlı yapıyı mezara çevirebilir mi? Herhangi bir sarsıntı olmadan gelen yıkımın arkasında ne var ?Gazi Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Füsun Demirel, Gazi Üniversite İnşaat Mühendisliği Öğretim Üyesi ve Afet Yönetimi ve Deprem Mühendisliği Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdür Yardımcısı Doç. Dr. Çağatay Belgin ve Jeoloji Mühendisleri Odası Başkanı Hüseyin Alan yıkımın şifrelerini Milliyet.com.tr’ye açıkladı.
‘DENİZ KUMU KULLANILMASI ANA ETKEN DEĞİL’
KENTSEV Başkan Vekili Dr. Haldun Ersen’e göre, Türkiye’de her an kendiliğinden çökebilecek 318 yapı bulunuyor. Buna bağlı olarak yapıların uygun şekilde inşa edilmemiş olması önemli sorunları beraberinde getiriyor. Son olarak 1988’de yapılan ve inşasından 36 yıl sonra 1 kişiye mezar olan Küçükçekmece’deki yapıda da deniz kumu kullanıldığı ortaya çıkmıştı. Deniz kumuyla yapılan binaların dayanıklılığı konusunda ise pek çok kişi endişe ediyor. Deniz kumunun nasıl kullanıldığına bağlı olarak bu durumun değişebileceğinden bahseden Doç. Dr. Çağatay Belgin, Küçükçekmece’deki binanın hangi sebeplerle çökmüş olabileceğini değerlendirdi.
Doç. Dr. Çağatay Belgin, “Burada tek problem deniz kumu değil. Mühendislik hizmeti görmemiş olması ve kaçak kat çıkılmış olması statik anlamda binanın dayanımı düşüyor. 2000’lerde yapı denetimi yapılmaya başlandı. Ancak binaların yapı denetim kontrolüne girmesi 2008’de başladı. Havuz sistemi ile tam denetim ise çok daha yeni, 2018 gibi başladı. Geçmişte yapılan binalarda beton elle döküldüğü için bir yerin dayanımı 5 çıkar, başka bir yer 10. Bina 5 olan yerden kırılır. Elle dökülen beton bu nedenle sakıncalıdır. Deniz kumu kullanmak kötü bir şey değil aslında. Ancak deniz kumuyla gelen tuz ve organik maddeler betonu bozar ve demiri paslandırır. Deniz kumunun agrega çapları düzgün dağılımlı beton oluşturmaya elverişli değil. Deniz kumu direkt alınıp kullanılırsa kalitesiz beton elde edilir. Bunun için kullanılacak malzemenin tuz ve organik maddeden arındırılması gerek. Daha sonra, arada boşluk kalmayacak şekilde başka agregalarla karıştırılarak hazırlanması gerekiyor. Bu bina özelinde mühendislik hizmeti almamış, kötü beton kullanılmış, kaçak kat çıkılmış, yapı denetimi yapılmamış olması önemli birer unsur. Muhtemelen düz demir kullandı. Yapı kurallarına da uyulmamış olabilir, demirler belli miktarda, belirli aralıklar ve etriye uçları belirli açılarla koyulmalı. Biz normalde yapıları maruz kalacağından daha yüksek kuvvetlere dayanacak şekilde tasarlıyoruz. Ancak bir şekilde dış ortamdan beton ve demir için zararlı maddeler zamanla betona sızarak betonu ve demiri bozmaktadır. Bu da betonun ve demirin dayanımını düşürerek nihayetinde yapının çökmesine neden oluyor” diye konuştu.
‘HESAPSIZ SONRADAN ASMA TAVAN BİLE EKLENEMEZ’
Prof. Dr. Füsun Demirel, kendi tecrübelerine yer vererek, yapıların tasarım ve inşa sürecini yurt dışından örnekler vererek açıkladı. Küçükçekmece’de çöken yapının statik problemler nedeniyle çökmüş olması ihtimali değerlendirildiğinde 1 buçuk katın kaçak olarak sonradan eklenmesi, yapıyı büyük bir risk altına sokmuştu. Prof. Dr. Demirel, asma tavanların dahi yapıya sonradan eklenmesi durumunda statik hesapların yeniden yapılması gerektiğine de dikkat çekti.
Prof. Dr. Füsun Demirel, “Tüm kurallara uygun olarak yapılan bir binaya dahi herhangi bir ekstra yük yüklenmesi durumunda, binanın dayanımının olumsuz etkileneceği çok açıktır. İç mekân çalışmaları kapsamında akustik veya yangın denetimi için yaptığımız asma tavanlar için bile statik uzmanları, bütün bu ekstra yükleri önceden bilerek ve hesaplarına ekleyerek tasarımlarını yaparlar. Aksi takdirde, binanın statik dayanımını olumsuz etkilememesi için mevcut bir yapıya sonradan bir asma tavan ilavesine dahi izin verilmez” dedi. Kendisinin tasarladığı bir projeden de bahseden Prof. Dr. Demirel, yurt dışından örnekler vererek sözlerini şöyle sürdürdü:
“Tasarladığım prestijli bir konferans salonunun akustik ve yangın korunumuna ait çalışmada, çelik çatı hesapları önceden yapılmıştı. Bu nedenle asma tavanların varlığı öngörülmedi. Böyle olunca da asma tavanlara yönelik yeni yükler karşısında tekrar çelik çatı hesapları statik uzmanlarınca yapıldı, dolayısıyla binanın maliyetinin yükselmesine neden oldu. Bu nedenle bir bina inşa edilmeden önce proje aşamasında tüm kararlar verilip, ardından binanın yapımı çok önemli. Gelişmiş ülkelerdeki tasarım ve inşa süreci ile bizim gibi gelişmekte olan ülkeler arasındaki inşa süreci arasındaki en önemli fark budur. Bina inşa sürecinde veya bina yapıldıktan sonra tasarım dışı kararların alınması, her zaman beraberinde insan yaşamına mal olması da dahil tüm olumsuzlukları beraberinde getirecektir.”
‘ZEMİNDEN KAYNAKLI DEĞİL DİYEMEYİZ’
Yapıların inşa sürecinde en önemli noktalardan biri de zemin etüdü ve çıkan raporlara uygun şekilde inşa tekniğinin benimsenmesi. Ancak bu adım pek çok zaman es geçilen ya da yeterli özen gösterilmeyen noktalardan biri. Jeoloji Mühendisleri Odası Başkanı Hüseyin Alan, yaptığı açıklamada belediyelerin ve yapı denetim şirketlerinin bu konuda daha hassas olması gerektiğine dikkat çekti.
Hüseyin Alan, “Bir binanın çökmesi için 3 ana neden sayılabilir. Biri, zemin koşullarının yetersiz olması ve aşırı oturmalar kaydedilmesidir. Bundan kaynaklı yapı çökebilir. 2’nci neden, taşıyıcı sistem yapısının yetersiz olması, örneğin 2 katlı olarak tasarlanan binaya kat çıkılmasıdır. Projesi yetersiz olabilir ve bunun yanında kaçak kat çıkılması bu maddede sayılabilir. Son olarak, binada kullanılan malzeme kalitesi çok kötü olabilir. Bu 3 olasılık çerçevesinde çöken bina değerlendirilmeli. 1980’li yıllarda Zeytinburnu ve Küçükçekmece çok az yapı stoku olan gecekondu mahalleleri olan yerlerdi. 1985’te çıkan İmar Kanunu kapsamında gecekondular yıkıldı ve yerlerine 5-7 katlı binalar inşa edildi. Biz olası depremde en büyük hasarın Zeytinburnu’da olacağını düşünüyoruz. O günden bu güne ise yapı denetim süreçlerinde yeterli gelişim gösterilmedi. 6 Şubat gösterdi ki milyonlarca liraya satılan rezidanslar insanlara mezar oldu. Aynısının İstanbul’da yaşanmayacağının bir garantisi var mı? İstanbul’da her an deprem bekliyoruz. Ancak hiçbir yapının zemini yerinde denetimle araştırılmıyor. Hem belediyeler ve yapı denetim kuruluşlarının bu yapıları inşa sürecinde yerinde denetlemesi gerekiyor. Bunu aynı kaçak kata benzetebiliriz. Kimse yerinde inceleyip tutanak tutmuyor. Bu yeni yapılan binalar için de geçerli, hiçbir yapı denetim kuruluşu zemin ve temel etüdünü yerinde denetlemiyor. Bu nedenle Küçükçekmece’de yaşananlar için, ‘Zeminden kaynaklı değil’ diyemeyiz” dedi.
İSTANBUL’DA YENİ BİR 6 ŞUBAT YAŞANMASIN DİYE…
Prof. Dr. Füsun Demirel de beklenen İstanbul depreminde 6 Şubat’ta yaşanan acıların yaşanmaması için bundan sonraki süreçte yapılası gerekenlere ilişkin kentsel dönüşüm detayına dikkat çekerek sözlerini şöyle noktaladı:
“Ülkemizdeki mimarları yetiştiren bir öğretim üyesi olarak, bir kez daha yeni bir 6 Şubat vakası yaşamamak için vatandaş ve devletin tüm kurumları, inşaat mühendisleri, mimarlar, yapı denetim uzmanları gibi tüm teknik uzmanlarla beraber, yönetmeliklere ve kurallara uygun bir şekilde binalarımızı üretmeliyiz. Kurallara uygun olmadığı tespit edilen binaların ise kentsel dönüşme sokulması taraftarıyım.”