2023’e girdiğimizde Ukrayna savaşı başlayalı 10 ay olmuştu. Ömrümüz olursa, 2025 yeni yıl yazısına da “2024’e girdiğimizde Gazze katliamı başlayalı üç ay olmuştu” diye başlarız.
Yıllar nasıl başlarsa, neyle, hangi duygularla başlarsa öyle gidiyor sanki. Nitekim 7 Ekim 2023 öncesi hemen her günümüz Zelenskiy’nin kibri, Putin’in büyüklenmesinin yol açtığı felaketle dolu geçiyordu. “Büyüklenmek kişinin gerçek duygusunu yok eder” derler. Azı-çoğu fark etmez, gurur insanın yolunu kaybetmesi için başlıca amildir.
Zelenskiy, Gürcistan gibi esnek davranmayı becerip, NATO hayalinden vazgeçemedi; Rusya’dan korkmayan kahraman rolü oynamayı tercih etti. Haki asker üniformasını hatırlatan gömlekleriyle çıktığı ulusal ve uluslararası sahnelerde de, tiyatro-sinema sahnesindeki gibi başarılı olacağını sandı. Olamadı tabii. Karşısında, Sovyetler Birliği’nin utanç verici hezimetini görmüş, bu hezimetin sebebi olarak algıladığı NATO’ya ders vermek türünden hayallerle süslü bir dünyada yaşayan Putin vardı. Her ne kadar itidalle davrandıysa da Putin, 24 Şubat 2022’den bu güne kadar 9 bin 701 Ukraynalıyı öldürmeyi, 18 bini de yaralayıp sakat bırakmayı başardı.
Şimdi insan ister-istemez bu rakamları Netanyahu denen eli kanlı SiyoNazi’nin son üç ayda işlediği cinayetlerin rakamı ile karşılaştırıyor. İsrail, 7 Ekim Hamas baskında öldürülen her bir Yahudi için, 25 Müslüman öldürmüş bulunuyor. Gerçi hiçbir zaman 7 Ekim baskını ne muhalefetin ne de uluslararası kurumların incelemesine açılmadı ama Netanyahu, Gazze’de giriştiği sözde misilleme katliamında, Putin’in iki yılda öldürebildiği Ukraynalı asker-sivillerin toplamı kadar bebeği ve çocuğu üç ayda katletti.
ABD’nin 2. Dünya Savaşı’nda ortaya çıkan “topyekûn savaş” kavramını, Japonya’da milyonlarca masum sivili nükleer bombalarla yok ederek, zirvesine taşıdığı, “savaşı katliamlarla kazanma” zihniyeti, şimdi ABD lideri Biden ile birkaçı hariç Avrupalı liderlerin teşvik ve tahriki ile Filistin’de uygulanıyor. Modern savaşların arkasında, “Bir ulus öteki ulusa savaş ilan ediyorsa, uluslar bu savaşta bütün varlıklarıyla sorumludur” anlayışı yatıyor. “Misilleme,” “tehdidi temelinden yok etme” ve “kalıcı barış” gibi süslü ifadeler, bu vahşeti örtmeye yetmiyor. PKK gibi, DAEŞ gibi terör örgütlerinin vahşeti nasıl ülkelere, “ayrım gözetmeksizin” ve askeri uzmanların duygusuz terimi ile söylersek “collateral damage” (sivil zayiat) verme şeklinde karşı koyma hakkı vermiyorsa, İsrail de bilir ki Hamas neye sebep olmuş olursa olsun, üç aydır Gazze’de ve 75 yıldır tüm Filistin’de yaptıklarının haklı hiçbir tarafı yoktur.
Gazze katliamının boyutu dikkate alındığı zaman İsrail’in yaptığı şeyin, aslında terörle mücadele filan değil, başka bir şeyin adeta “giriş müziği” olduğu anlaşılıyor. Nitekim 2024 boyunca bu planın adım adım uygulanmasına tanık olacağız.
Bu plan, Filistin denen kadim topraklarda Filistinlilere ait, sınırları belirli, başkenti ve coğrafi bütünlüğü olan bir devlet parçası kalmamasını sağlamaktır. İsrail’e ana fikrini ve ilk adımı atan Musevileri kısa zamanda tasfiye ederek onların yerini alan Siyonist ideolojinin elindeki İsrailli siyasetçilerin “Filistin Sorunu” dedikleri şeyi bu şekilde çözmekte anlaştıkları, ABD, İngiltere ve bazı AB ülkelerinde işbaşındaki liderleri de ikna ettikleri anlaşılıyor.
Her iki savaşın bağlantı noktası ise Türkiye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çatışmaların durması ve etkilenen halka yardım ulaştırılması için üstlendiği misyon oldu. Çok sıcak geçecek bu yıla rengini veren ise bu hizmetinin başarısı olacak.