Derleyen: Betül Yasemin Keskin / Milliyet.com.tr – Tarih, türlü felaketler sonrasında tesadüf eseri hayatta kalan insanların şaşırtıcı hikâyeleriyle dolu. Özellikle de bir kaza sonrasında mucizevi şekilde hayatta kalan insanların hissettikleri ve yaşadıkları birçok kişi tarafından merak ediliyor. Mucizevi şekilde hayatta kalanlardan biri de Annette Herfkens’ti. Nişanlısı Willem van der Pas ile çıktıkları yalnızca 1 saatlik Vietnam yolculuğunda aslında her şey sıradan başlamıştı. 13 yıllık sevgilisiyle özlem gidermek isteyen Herfkens, bindikleri uçakta hayatının kâbusunu yaşadı. 25 kişilik yolcu uçağında yaşanan olaylar kitaplara konu olacak cinstendi.
YOLCULUK 1 SAAT SÜRECEKTİ
Annette Herfkens ve bankacı nişanlısı Willem van der Pas, 13 yıldır birlikteydi. Annette Herfkens, İspanya’da yaşayan başarılı bir avukattı, birlikte olduğu sevgilisi Willem Van Der Pas ise Vietnam’da çalışıyordu. İkili sonunda birlikteliklerini resmileştirmek istedi ve bir araya gelmeye karar verdi.
Vietnam’daki Ho Chi Minh Şehri’nden ülkenin kıyılarına giden bir uçak bileti satın aldıklarında takvimler 1992 yılını gösteriyordu. 25 kişilik kapasitesi olan eski bir Sovyet uçağında yalnızca 1 saat sürecek bir yolculuk yapacaklardı. En azından planlanan buydu. Ancak işler hiç de bekledikleri gibi ilerlemeyecekti.
İkilinin bindiği uçak oldukça küçüktü. Toplamda sadece 25 yolcu ve 6 mürettebat vardı. Klostrofobisi olan Herfkens başlangıçta uçağa binmeyi kabul etmedi. Nişanlısı Van der Pas ise Herfkens’i yatıştırmak için uçuşun yalnızca 20 dakika sürdüğünü söyleyerek onu güç de olsa ikna etti.
SEVGİLİSİNİN CANSIZ BEDENİNİ GÖRDÜ
Tek istekleri Vietnam’da küçük bir sahil kasabası olan Nha Trang’e gitmekti. İkili, Tan Son Nhat Uluslararası Havaalanı’nda Sovyet yapımı Yakovlev Yak-40 yolcu uçağına bindi.
Başlarda yolculuk oldukça normal ilerliyordu ancak iniş safhasına gelindiğinde işler bir anda tepetaklak ilerledi. Hızlıca irtifasını kaybeden uçak ormanlık bir alanda yere çakıldı. Herfkens ise şanslıydı. Gözlerini güçlükle de olsa açtığında önce nerede olduğunu anlamadı. Sağına ve soluna baktığında ise gördüğü ölü bedenler onu kısa sürede dehşete düşürdü. Üstelik bu ölü bedenlerden biri de yüzünde hafif bir tebessümle yatan sevgilisine aitti.
Kaburgaları ve çenesi kırılan, ciğerlerinden biri ise ağır hasar alan genç kadın yaşadığı felakete rağmen yaşama tutunmayı başardı.
YAPABİLECEĞİ TEK ŞEY ORMANA KAÇMAKTI
Genç kadın kazanın ilk anlarında aslında bir savaşın ortasında olduğunu düşünmüştü. Aslında durum çok da farksız değildi. Uçaktaki birçok kişi yaşamını yitirmiş, yalnızca Herfkens hayatta kalmıştı. Ölü bedenler karşısında dehşete düşen Herfkens hızlıca ayağa kalktı ve yavaş yavaş enkazdan ayrılmak için yürümeye başladı.
Herfkens, enkazdan uzaklaşmaya çalışırken aslında yolculardan bazılarının hayatta olduğunu fark etti. Kazanın henüz ilk anlarında kendi gibi hayatta kalmayı başaran bazı yolcular onun aksine oldukça kötü durumdaydı. Hiçbirinin adeta yerden kıpırdayacak hali yoktu.
Dakikalar dakikaları kovalarken olay yerine hiçbir yardım ekibi ulaşmayınca genç kadın sonunda kararını verdi. Sevgilisinin kaybıyla ve yaşadığı kaza yüzünden sarsılan genç kadın güçlükle de olsa bulunduğu ortamı terk etti. Yapabileceği tek şey ormana kaçmaktı. O da bunu yaptı. Sarsıcı hikâyesi ise aslında tam o kaçışta başladı.
192 SAAT BOYUNCA ORMANDA KALDI
Herfkens ilk etapta yaşamsal faaliyetlerini sürdürebilmek için su ve yiyecek arayışına girdi. Ufak tefek yiyecek bir şeyler buluyor, yağmur sularını içerek hayatta kalmayı başarıyordu. Tüm bunlara rağmen bedenindeki kırıklar ve aldığı hasar ona eski gücünü hissetirmiyordu. Ancak yine de umudu vardı. Yaşadığı zorlu saatler içinde ümidini hiç kaybetmeyen Herfkens, uçak kazasının ardından tam 192 saat sonra enkazı bulan yetkililer tarafından kurtarıldı.
25 kişilik bir uçakta hayatta kalan tek yolcuydu. Nişanlısıyla çıktığı yolculuğunun sonunda hem psikolojisini hem de 13 yıldır kavuşmayı beklediği nişanlısını kaybetmişti. Daha da kötüsü ise hiç tanımadığı insanların ölümüne çaresizce şahit olmuş ve tam 8 gün boyunca ormanda bir başına yaşam kalım savaşı vermişti.
BAZI TRAVMALARINI HÂLÂ AŞAMADI
Görevlilerin yardımıyla hastaneye kaldırılan genç kadın tam 3 ay boyunca hem fiziksel hem de psikolojik açıdan tedavi gördü. 3 ayın sonunda taburcu olan Herfkens, kırık bir kalple Madrid’e döndü ve çalıştığı iş yerinde hayatını sürdürmeye devam etti.
Kazanın onda yarattığı tahribatı uzun bir süre boyunca aşmaya çalışan Herfkens, yıllar sonra evlendi ve bir kız çocuğu annesi oldu. Dışarıdan bakıldığında acılarını saklayan Herfkens, zaman içinde verdiği mücadeleyi ve başından geçenleri tüm dünya ile paylaşmaya karar verdi.
Yaşadığı travmalardan bazılarını hâlâ aşamayan Herfkens, bazı problemlerle mücadele etmeye ise devam ediyor. Örneğin şu anda nereye giderse gitsin, uzun ya da kısa tüm yürüyüşleri ve yolculuklarında elinde bir su şişesiyle gidiyor.
YAŞADIKLARINI BİR KİTAPTA TOPLADI
Herfkens, birçok kişinin düşündüğünün aksine kazadan sonra uçağa binme konusunda beklenilenin üstünde bir hızla korkusundan uzaklaşmış. Ancak bu noktada önemli bir önceliği var. İstediği şey uçağın en önündeki yolcu koltuğuna oturmak. Bunun sebebi ise olası bir kaza anında üzerine cansız bir bedenin düşmesinin önüne geçmek.
Vietnam ise onun aşamadığı bir diğer korku. Vietnam kelimesini duymak bile onu tedirgin etmeye yetiyor. Yaşadıklarını ‘Turbulence: A True Story of Survival’ (Türbülans: Gerçek Bir Hayatta Kalma Hikayesi) adlı kitapta bir araya getiren Herfkens, özellikle de bir kaza sonrasında hayata tutunan milyonlara hayata tutunmalarını kolaylaştırmak için adeta bir ışık olmaya devam ediyor.
Uçağa binme fobisi bulunmuyor ancak bir yolculuk yapacaksa kesinlikle uçağın en önündeki yolcu koltuğuna oturmak istiyor olası bir kazada yine üzerine bir cansız beden düşmesin diye. Tüm bunlara ek olarak ‘Vietnam’la ilgili herhangi bir şey duymak onu oldukça tedirgin ediyor. Yaşadığı 8 günü ise 2014 yılında ‘Türbülans: Gerçek Bir Hayatta Kalma Hikayesi (Turbulence: A True Story of Survival’ adını verdiği kitabında) anlattı.
Herfkens, ormanda geçirdiği günler hakkında yıllar sonra verdiği bir röportajda şunları dedi: “Anın içinde kaldım, beni bulacaklarına güvenmiyordum. ‘Ya bir anda yanıma kaplan gelirse ben ne yaparım?’ diye düşünmedim. Kendime ‘Kaplan geldiğinde bunun üstesinden geleceğim’ dedim. ‘Ya ölürsem?’ diye de düşünmedim. Düşündüğüm şey yalnızca o andı.”